GEMİDEKİ BÜYÜCÜLER VE ADALET KILICI

Son 30 yıla bir bakalım. Belki biraz ibret alırız. Önce askerler başladı. Hakimlere birifing verip ,üzerlerindeki önü iliklenmeyen cübbelerinin altındaki ayaklarına postallar giydirildi. Başladılar 28 Şubatta zulüm etmeye. Sonra başka Hakimler türedi ve o düne kadar zulüm eden askerleri , haklı-haksız demeden demir parmaklıklar arkasına hapsetti. Sonrada başka birileri çıktı, bu sefer o askerleri atan hakimleri demir parmaklıklar arkasına atmaya. Bu devran ülkemizde SÜREKLİ dönüp duruyor. Halen akıllanmayacak mıyız? Bugün kahraman olan yarın Hain, bugün Hain olan bu ülkede yarın kahraman olabiliyor. Rabbim birilerini, birilerinin elinden sürekli cezalandırıyor. Bu ülkede neden böyle olaylar oluyor ? Bunu neden birbirimize sormuyoruz? Soramıyoruz? Bize ne oldu?
İsmet Özel’in meşhur bir sözü vardır.’’ Bu Ülke de kul hakkı yemek , sol elle yemek yemek kadar dikkat çekmedi.’’ Gündem olmadı. Bu bizim mahallenin sözde dindarlarına söylendi. Bu dindarların (!) kulakları var duymadılar, gözleri var görmediler. Adaletin sembolünü hatırlarsınız : İki gözüde kapalı bir kızcağız. Bir elinde kılıç diğer elinde ise terazi . Evet günümüz Dünyasında ve ülkemizde Maalesef o görüntü değişti. O kızın bir gözü açıldı. Baktı ve gördü ki bir elinde terazi . Güzel doluyor. Ölçü bende .. Diğer elinde güçlü ve keskin bir kılıç var. Güç ve kese benimdir diyerek, Elindeki kılıç yere düşmeden teraziyi kullanarak haksız yere kesesini iyice doldurmanın peşine düştü. Bu sefer iki Gözünü açıp, o gözündeki bez ile kulaklarını tıkadı, hakka ve hakikate karşı kulaklarını bağlattı. Ve hiçbir şey duymamaya ve dolayısı ile utanmamaya başlandı. Fotoğraf bu, manzara bu. Her gözünü açan elindeki kılıcı görüp(yani gücü) , terazi ibresinde ağırlığı kendi kefesine atarak gününü kurtarma savaşları ve mücadeleleri başladı. Medyen halkı gibi ölçüyü bozdular, Ad ve Semud kavimleri gibi adaleti değil de gücü ön plana çıkardılar. Bu yüzdende hiçbir zaman bu ülkede Adalet tam tesis olamadı. Tartıve ölçü bozuldu. Kılıç kimde ise onun borusu öttü.
Bir gemideyiz. Bu gemi hepimizin. Bu gemi batarsa hepimiz batacağız. Ama o gemide olan biri olarak görüyorum ki dümen başkasında, rota başkasında, kazan dairesi başkasında. Bir bakıyorsun o dümenin, yönetim kademesinden ve makina dairesinden sorumlu olanların bir anda ellerine kürek veriyorlar, daha sonra bir bakıyorsun düne kadar ellerinde kürek olan FORSA lar, dümenin başına ve yönetimine geçiyor. Gemi bir o yana bir bu yana sürekli sallanıp duruyor. Etrafında ki azgın ve hırçın dalgalar ve fırtınalar arasında.. Asıl geminin ve denizin sahibinin verdiği rotaya kimse uymuyor. Herkesin elinde değişik bir rota. Rota sürekli şaşıyor. Talimatname gözardı ediliyor. Tüm bunların Birileri de boş durmuyor, Gemi sorumlularına olan hırsından, kininden veya gemi dışında birilerinin, casusluk yapan adamları olmasından, geminin altını delip su aldırıyorlar. Bir de Doğruyu söyleyenler yani geminin ve bu denizin sahibinin emrinin yerine getirilmesini hatırlatanlar ve bunun mücadelesini verenler , ya mutfakta patates soyduruyorlar, ya kazana odun attırıyorlar , yada ellerine kürek verip zincirliyorlar.
Bu gemi bir gün batacak beyler. Yok olacak. Asıl sahibi tarafından konulmuş, gizli ve Zaman ayarlı bomba var bu gemide. O bomba bir gün patlayacak. İçindekilerin hepsi de ölecek. O ölenler topluca diriltilecek. Ve o okyanuslarının ve geminin asıl sahibi karşısına tüm mürettebat ve yolcular topluca çıkartılıp, tek tek hesaba çekilip yaptığı iyi ve kötü tüm her şey ortaya konulacak. Gemi devamlı kamera ile takipte. Herşey kayıt altında. Kimsenin kıvıracak ve yalan söyleyecek bir şeyi olmayacak.
Siyaset işte bu gemiyi , sahibinin verdiği rota ve talimatlara bağlı kalarak, gerektiği şekilde idare edip, içinde bulunanların hakkını vererek, Adaleti sağlayarak , ihtiyaçlarına çare olarak gemiyi yürütme ve sağ salim bir limana çekme, yani asıl gemi ve denizin sahibinin rızasını kazanma sanatıdır.
Günümüzde ki SİYASET yukarıda tanımını yapmaya çalıştığım siyasetle uzaktan ve yakından alakası yoktur. Tamamı ile İLİZYON , büyü ve ispirtizma SANATIDIR. Kötüyü güzel, güzeli kötü göstermektir. Aynı firavuna kulluk yapan büyücülerin yaptıkları gibi. O büyücüler zamanın en kaliteli (!) ve onurlu(!) şahıslarıydı.Onlara bakan tüm gözleri boyuyordu. İnandırıyordu. Ve ben böyle bir ŞEYTANCA siyasetten ALLAH’A sığınırım.
Bundan 2000 yıllar öncesinde İSOKRAT ismiyle bilinen bir filozof’un şu sözünüde eklemek istiyorum. Bir insan politikaya başladığı zaman elindeki mal varlığı , politikayı bıraktığındaki mal varlığından fazla olmak zorundadır. Günümüz de tam tersi. Günümüz de bir siyasetçi, siyaseti bıraktığındaki mal varlığı, siyasete başladığındaki mal varlığından daha fazla olmazsa, biraz kabaca konuşacağım ama halkımız bile SALAK-SAF demektedir. . Ve ben bu yaşıma geldim halk tabiri ile böyle bir salak ve saf görmedim. Evet siyaset daha doğrusu ilizyon anlayışımız bu maalesef. Eski Mücahidler hokus pokusla Müteahhid oldu. Bizim gibilere ne oldu? Kutlu yolda yürünmesi için oluşturulan bu gemide ellerimize kürekler verildi. Kazan dairesinde ateşlerle oynama görevi verildi. Kan ter içinde kalırken, yara bere vücudumuzu sarmışken aslanım kaplanım gazlarıyla terapiler yapıldı. Şifahanelerde tedavi yapılıp , tekrar sahaya sürüldü. O ilizyoncular, ispirtizmacılar ise kaptan köşkünde kadeh kaldırdı. İstisnalar hariç hiçbiri de bedel ödemedi. Bu büyücülerin ceketini giydirip, ayakkabısını parlatsaydım herhalde kaptan köşkünde bir tas çorba içerdim. Ama geminin asıl sahibinin bir sözü var. Hepiniz ölecek ve huzuruma geleceksiniz talimatı var. Gemiyi selamete çıkarma gibi ulvi bir görevimiz var. Asıl sahibinin talimatını yerine getirip, yarın onun yanında ve katında izzetli bir duruş göstermek dururken, bu illizyonculara şaklabanlık ve şakşakçılık yapıp , zillet içinde yaşamak bana zull gelir. HZ. Hüseyin’in dediği gibi ZİLLET BİZDEN UZAKTIR.
Bu gemi ve siyaset zenginlerin oyuncağı oldu artık. Fakirler böyle bir oyuncağa sahip olamaz. Siyaset kapıları kapalıdır. Bırakın böyle bir oyuncağa sahibi olmalarını; ceketleri iliklettirilir. Baş selamı verdirttirilir. Kapı çaldırılır ve gel sesini duymadan içeri alınmaz. Bunlar zenginliğin, enaniyetin, büyücülüğün bir sembolüdür. Bu gemide Kendileri gibi olanların çıkarı ve menfaati , geminin içindeki diğer kişilerin çıkarından üstündür. Bu her siyasi parti içinde geçerlidir. Neticede ne oldu: Dindar bir nesil yetiştirmek isteyenler , KİNDAR bir nesil yetiştirmiş oldu. O forsalar, o kürekçiler geminin yükünü ve küreğini çekerken , o küreğin sapı ile ilgili illizyonist ve büyücülerin üzerinde değişik tahayyülde bulunuyorlar. Bunuda bilin.
Kırşehir özelinden şunuda ilave etmek istiyorum. Ey Kırşehirli siyasetçiler: Bir çok defa yüzyüze görüştük. Nalına da Mıhınada vurmakla, nabza göre şerbet vermekle siyaset yapılmaz. Yüze karşı haklısın diyerek, arkadan iş çevirmekle de bu devran dönmez. Sizin göreviniz hakkı tutmak, hakkı savunmak , hakkı ve haklıyı söylemek ve haklının yanında durmaktır. Bunları yapmadınız. Bu yüzden benim gözümde insanları etkileyen BÜYÜCÜLERDEN, ispirtizmacılardan artık farksızsınız. Bu andan itibaren, yazımda bahsettiğim özelliklere haiz Hiçbir siyasi parti ile işimin olmayacağını, mevcut olduğum partiden (Ak Parti) istifa ettiğimi, 1 TALAK ile böyle siyaseti ve siyasetçiliği boşadığımı , böyle bir siyasetten Allah’a sığındığımı, kimsenin adamı olmadığımı ve olmayacağımı tüm kamuoyuna duyuruyorum. Bu gemide bize bugün UTANÇ düştü, Size de ÖVÜNÇ… Sizler zengin oyunu olan particiliği oynamaya devam edin. Benden son bir tavsiye. O bir elinde kılıç ve bir elinde terazi olan kızcağızın, kulaklarını kapatan bezi kaldırıp, olması gerektiği gibi gözüne bağlayın. Yoksa o kılıç ve terazi başkasının eline geçerse, neden kızcağızın gözüne bağlamamıştık diye pişman olursunuz. Adalet herkese lazım. Sizlerede. Ben ve benim gibi düşünenler herşeye rağmen gemiyi terketmeyeceğiz. Asli rotasında ilerlemesi için canlarımız pahasına mücadeleyi devam ettireceğiz.
Asıl geminin sahibi önünde hesaplaşmak duası ile.