“VATAN CEPHESİ”VE DE, “KIRŞEHİR FACİASI”NIN İÇ YÜZÜ…

 Bugünlerimize Işık Tutan,  Tarihimizde Bir Cepheleştirme ve Hasımlaştırma Hareketi Olarak; “VATAN CEPHESİ”VE DE, “KIRŞEHİR FACİASI”NIN İÇ YÜZÜ… Kırşehir, 30 Haziran 1954’de 6429 sayılı bir yasa ile Demokrat Parti iktidarının “siyasal ceza”sına muhatap olarak, TBMM’de, ilden ilçeliğe düşürülmesine 39′a karşı 285  oyla  karar verilmişti. Kırşehir, aynı yasayla “ilçe”iken “il” yapılan Nevşehir’e bağlanmış, Kırşehir’in ilçeleri de çevre iller […]
Köşe Yazarları - 25 Nisan 2019 23:43 A A

 Bugünlerimize Işık Tutan,  Tarihimizde Bir Cepheleştirme ve Hasımlaştırma Hareketi Olarak; “VATAN CEPHESİ”VE DE, “KIRŞEHİR FACİASI”NIN İÇ YÜZÜ…

Kırşehir, 30 Haziran 1954’de 6429 sayılı bir yasa ile Demokrat Parti iktidarının “siyasal ceza”sına muhatap olarak, TBMM’de, ilden ilçeliğe düşürülmesine 39′a karşı 285  oyla  karar verilmişti.

Kırşehir, aynı yasayla “ilçe”iken “il” yapılan Nevşehir’e bağlanmış, Kırşehir’in ilçeleri de çevre iller arasında dağıtılırken, eski ilçelerinden Çiçekdağı Yozgat’a, Kaman Ankara’ya, Hacıbektaş, Avanos’da Kırşehir’le birlikte Nevşehir  ’e bağlanmıştır.

Bu durum Kırşehir‘de büyük tepkilerle karşılanmıştır. Bu ayıp sadece Kırşehir‘e yapılmamıştı. Muhalefet eden Demokrat Parti harici partileri destekleyen İsmet İnönü’nün memleketi Malatya da “iki il olarak bölünüp”, Malatya ili içerisinden Adıyaman türetilmişti. Nitekim bu durum Demokrat Parti teşkilatı içinde rahatsızlıkları doruğuna çıkarmış, partiden uzaklaştırmalar başlamış, kabinede de anlaşmazlıkların çıkması sonucu 1955’te Demokrat Parti içinde çözülmeler başlamış, Fuat Köprülü Dışişleri Bakanlığından ayrılmış, bunu  “kanıt hakkının tanınmasını” savunan milletvekillerinin istifaları takip etmiş, Adnan Menderes benzer rahatsızlıkların meclis gurubunda da ortaya çıkması üzerine, kabinede değişikliklere giderek, bir çok  bakanını istemeye istemeye  feda etmek zorunda kalmıştır.

 “SÖZ MİLLETİN” DİYEN SÖZDE DEMOKRASİ HAVARİLERİNİN “İSTİBDAT” TARZI YÖNETİMİ…

 

Dönemi yaşayanlar; özellikle köylerde DP ve CHP‘lilerin gittikleri kahveleri ayırdıkları, aynı camilere gitmedikleri ve çocuklarını evlendirmedikleri Vatan Cephesinin yalnız DP’lilere değil bütün vatandaşlara açık olduğunun ilan edildiği radyodan yapılan yayınlarda, her  haber saati öncesinde bu cepheye katılan vatandaşların isimlerinin okunduğu, birçok kişinin adının kendisinin bile haberi olmadan “Vatan Cephesine katılanlar arasında” açıklandığı, hatta vefat etmiş insanların ya da çocukların da “Vatan Cephesi”ne kayıtlarının yapıldığını anlatırlar.

Dönemi yaşayan ya da araştıranların hemen hemen büyük çoğunluğu, Adnan Menderes’in hatalarının  en büyüğü ve en önemlisi olarak, “Vatan Cephesi” uygulamasını gösterir.

Esasen “Vatan Cephesi” oluşturmak;1958 yılının 12 Ekim’inde  başlatılan, Demokrat Parti taraftarlarınca da çığ gibi büyütülen bir cepheleşme, hasımlaşma hareketidir.

Ülkenin en ücra köşelerine kadar “Vatan Cephesi Ocakları” açılmış ve onlara kayıtlar yapılmış, “Vatan Cephesi”ne kaydolanların isimleri de  devletin radyosunda her gün saatlerce süren yayınlarda okunmuştur.

Dönemin iktidarının“Vatan Cephesi” girişiminin, Demokrat Parti iktidarının 27 Mayıs darbesine gidiş sürecinde Kırşehir’i siyasal tercihlerinden dolayı cezalandıran bir anlayışın ülke çapında büyük bir yansıması olduğu söylenebilir.

İktidarın tüm gücünü elinde bulunduran Demokrat Parti’nin “Vatan Cephesi” girişimi ile, eşit şartlarda demokratik bir mücadele verdiği iddia edilemez.

DEVLET’İN TÜM İMKÂNLARINI KULLANMIŞ, ALEYHTE YAYIN YAPAN BASIN SUSTURULMUŞTUR.

 

İktidar bu dönemde başta radyo olmak üzere Devlet’in tüm imkânlarını kullanmış, aleyhte yayın yapan basın susturulmuştur.

1951 de “resmi ilanlar kararnamesi”çıkarttırarak “gazeteleri hükümetin takdirine göre ödüllendirmek ya da cezalandırmak” gibi bir keyfiyete yasal kılıf uydurmuş, 1954 seçimleri öncesinde de Basın Kanunu gözden geçirilerek, ispat hakkı tanınmaksızın basına karşı hükümetin konumu güçlendirilmiştir.

İSMET İNÖNÜ’YE SALDIRILAR

İsmet İnönü’nün yaptığı yurt gezilerinde Uşak’ta, İzmir’de ve İstanbul Topkapı’da saldırıya uğraması, partisine yapılan baskılarla düzenledikleri mitinglerin engellenmesi ülke genelinde gerilimleri artırmakla kalmamış aynı zamanda toplum içinde kamplaşmayı teşvik edici bir mahiyet kazanmıştır. Meydanlardaki gerilim, TBMM oturumlarına kadar sirayet etmiş, hükümet ve muhalefet arasında gerginlik alabildiğine körüklenmiştir.

“CHP’NİN ÜLKEDEKİ BÜTÜN YIKICI GURUPLARI ÇEVRESİNDE TOPLADIĞI, HALKI ORDUYU İKTİDARA KARSI AYAKLANMAYA KIŞKIRTTIĞINI”İDDİASI

Toplumu ve ülkeyi bu denli germe 1960’a doğru daha da sertleşmiş, Demokrat Parti  Meclis Grubu yayınladığı bildiride “CHP’nin ülkedeki bütün yıkıcı gurupları çevresinde topladığı, halkı Orduyu iktidara karsı ayaklanmaya kışkırttığını”iddia eder boyutlara taşımakla kalmamış,bu bildiriden hemen sonra,TBMM Başkanlığı’na muhalefetin eylemlerinin soruşturulması için bir önerge verilmiş ve bu önerge Mecliste büyük bir çoğunlukla kabul edildi. “Tahkikat Komisyonu” oluşturulması  ve bu komisyon marifetiyle üç ay boyunca muhalefetin ve basının eylemlerinin sıkı takibi öngörülmüştür. Bununla da kalınmamış DP meclis gurubu, “CHP’nin yasa dışı yöntemlerle siyasal mücadele yaptığını, bir kısım basının da onu bu yolda desteklediğini” ileri sürerek, 15 kişilik bir soruşturma kurulu oluşturulmasını öngören önerge vermiş yine bu önerge TBMM’ce hemen kabul edilmiştir.

İşte İsmet İnönü’nün Meclis görüşmeleri sırasında  ”… Bu yolda devam ederseniz, ben de sizi kurtaramam.” Şeklindeki meşhur uyarısı bu şartlar altında dillendirilmiştir.

O dönemde İnönü’nün bu sözleri sansür edilerek ve basına yansıtılmamıştır, zira  “Tahkikat Komisyonu” marifetiyle hemen her türlü siyasal faaliyetin yanı sıra, kuruluşuna ilişkin Meclis görüşmelerinin yayını dâhil kendi çalışmasıyla ilgili haber ve yorumları da yasaklamıştı

ÂŞIK VEYSEL:

“MANASIZ MANTIKSIZ VATAN CEPHESİ

VATAN MİLLETİNDİR BU NEYİN NESİ”

 

“Vatan Cephesi”nin vardığı boyuta ilginç bir örnek de, dönemin Halk Ozanı Âşık Veysel’in “Vatan Cephesi”ni kasteden şiiridir.

Aşık Veysel’in oğlu Bahri Şatıroğlu’nun anlatımlarına göre, dönemin Vali’si, Veysel’in “Vatan Cephesi”ne kaydolmasını, partiye (Demokrat Parti kastediliyor) geçmesi için çok gelip gider. Veysel bu teklifi kabul etmez. Âşık Veysel‘in “belletmenlik” yaptığı Pamukpınar (Yıldızeli) Köy Enstitüsü ile ilgili bir olaydan sonra iyice canı sıkılır.Karlı, tipili bir kış günü Pamukpınar‘dan geçerken yetkililer, Veysel’i içeri dahi almazlar. Bu duruma çok üzülen Veysel artık iyiden iyiye iktidarın karşısında yer alır ve şu şiiri söyler:

Demokrasinin budur rejimi
Vatan milletindir, kim kovar kimi

Sıkma savcıları, kovma hâkimi
Şekavet yok, adalet var bu yolda

Topkapı’da, Kayseri’de, Uşak’ta
Kimin hakkı vardır, bu sefil halkta
Parmaklar oynuyor türlü nifakta
Selamet yok, felaket var bu yolda

Radyo denilen milletin malı
Neşriyatlar tarafsızca olmalı
Hakimiyet milletindir bilmeli
Esaret yok, hep millet var bu yolda

Manasız mantıksız Vatan Cephesi
Vatan milletindir bu neyin nesi
Maksat Menderes’in seçim dalgası
Menderes yok, memleket var bu yolda


Milletsiz bir devlet yoktur olamaz
Eğri bakan aradığın’ bulamaz
Hiçbir parti ebediyen kalamaz
Şikâyet yok, nihayet var bu yolda

Veysel söyler ama duyulmaz sesi
Doğru diyene diyorlar asi
Böyle değildi şu demokrasi
“Tahkikat” yok, hürriyet var bu yolda

 

Parlamentodaki temsilde orantısızlık

YÜZDE 52,7 OYLA YÜZDE 84 TEMSİL.

1950 seçimlerinde yüzde 52,7 oy alıp 408 milletvekili çıkaran ve TBMM’de yüzde 84 oranında temsil edilen DP’nin parlamentodaki ezici üstünlüğü, O’nu muhalefeti yok saymasına götürmüş, CHP de, yüzde 39,4 oy alıp 69 milletvekiliyle TBMM’de yüzde 14 oranında temsil edilmeyi sindirememiştir.

Esasen; Parlamentodaki temsilde orantısızlık, Meclis üstünlüğü sisteminin verdiği gücün de etkisiyle, DP’yi demokrasiden hızla uzaklaştırırken, otoriterleşmeye yöneltmiştir ki; bu mevzu, Osman Bölükbaşı ve Kırşehir olayında da aynı otoriter bir keyfilik içinde görülmüştür.

“Vatan Cephesi”; Kamplaşma yaratmanın, toplumda ikilik meydana getirmenin, “biz” ve “onlar” ayırımı yapmanın, toplumu ayrımcılığa itmenin “Türk demokrasi tarihi”nde en kötü örneğini teşkil etmiştir.

Sonuçta ne olursa olsun hiçbir şekilde savunulmayacak ve savunulması doğru olmayan bir askeri müdahalenin en önemli gerekçelerinden biri de “Kırşehir faciası”ile birlikte bu “Vatan Cephesi” olmuştur.

 

“KEMAL PAŞA YOK Kİ KİME GİDELİM?

MENDERES’E BU İŞ AR BÖLÜKBAŞI…”

Kırşehir’in il olması üzerine mecliste Adnan Menderes, Celal Bayar ve Demokrat Parti aleyhine çok sert bir  konuşma yapan Kırşehir Milletvekili Osman Bölükbaşı’nın dokunulmazlığı kaldırıldı. Ceza aldı, hapis yattı.

Bölükbaşı’nın hapse atılması, tüm Kırşehir halkını üzmüş, Toklumenli Âşık Sait’in oğlu Âşık Seyfullah Değirmenci, tepkisini sadece bir bölümünü sunduğum şu şiiriyle dışa vurmuştur.

“Demir kırat sana vurdu kilidi             
Çırpınıp kilidi kır Bölükbaşı
Zapt olunmaz Kırşehir’in yiğidi
Seni susturması zor Bölükbaşı

 

Böyle koç yiğide mahpus neylesin

Kırsın zincirleri aslan kükresin

Çıksın meydanlara coşup söylesin

Menderes’e bu iş ar Bölükbaşı

 

Bu durum, Kırşehir‘i on yıllarca geri götürmüş, yeterli yatırımları alamamış, kalkınma hızı dibe vurmuştur.

Hacı Bektaş-ı Veli, Ahi Evran, Âşık Paşa, Tapduk Emre,Yunus Emre, Şeyh Edebali gibi, büyük bir coğrafyaya nüfuz edebilmiş Anadolu Türk mutasavvıflarının yetiştiği eski ve köklü bir  vilayetin ‘bana oy vermedi’ keyfiyetiyle ilçe yapılması herkesi derinden yaralamıştır.

Kırşehir’in ilçe yapılmasının yankıları sürerken, Mucur İlçesi’nin Geycek Köyü’nden Âşık Hasan da uzunca bir şiir yazar ki; bazı dörtlükleri şöyledir:

 

            Elli dört senesi bahar ayında,

            Vilayetti kaza oldu Kırşehir

            Terakki yılları yirminci asırda,

            Açan gül idi soldu Kırşehir.

           

            Halimiz yamandır nasıl edelim?

            Derdimizi dostlar kime diyelim?

            Kemal Paşa yok ki kime gidelim?

            Sahipsiz arada kaldı Kırşehir.

 

            Kırşehir’de Muşkara’ya aralı,

            Kazaları birbirine sıralı,

            Bölükbaşı senden hesap soralı,

            Demirkırat  öcün aldı Kırşehir.

 

            Menderes bu dünya sana da kalmaz,

            Bir oy için koca Kırşehir yanmaz,

            Adliye bakanı Osman utanmaz,

            Öz evladın başını yardı Kırşehir.

 

            Derdine bulunmaz asla bir çare,

            Kalbine ok değdi yüreği yare,

            Siyaset elinde oldu bin pare,

            Bayar kin eyledi böldü Kırşehir.

 

            Elli dört senesi yazıldı destan,

            Destanı söyleyen Nebioğlu Hasan

            Bülbül figan eder nerde gülistan

            Tutuştu otlara yandı Kırşehir.

 

“YÜKSEK ADALET DİVANI”NDA,” KIRŞEHİR SUÇU”

Sonradan 1960 ihtilali’nin ardından kurulan, Demokrat Parti kurmaylarının ve devrin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın da yargılandığı “Yüksek Adalet Divanı”nda, Kırşehir’in siyasal tercihlerinden dolayı keyfi bir şekilde cezalandırıldığı tanıklarıyla birlikte ispat edilmiştir.

İhtilal’den sonra Ankara temsilcisi olarak Kurucu Meclis’te Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi Temsilciliği yapan Bölükbaşı, kendisine en büyük haksızlığı yapan devrin Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes’in idam kararına da karşı çıkmıştır.

Kırşehir ilçe yapılırken meclis görüşmelerinde Başbakan Adnan Menderes “ Kırşehir’in bir içtimaî bünye itibariyle anormallik göstermekte olduğunu inkâr etmek kabil değildir. Türkiye’nin hiçbir tarafında hiçbir vilayetinde iki seçimde % 3’ten fazla rey alamayan bir partiye mensup bir milletvekili arkadaşın (Bölükbaşı’yı kastediyor) Kırşehir’de takip ettiği türlü ivicaçlı siyaset malumdur.” diyerek Kırşehir’in ilçe yapılmasının siyasi bir tavır olduğunu ifade ederken, Yüksek Adalet Divanı önünde “fahiş bir hataydı ” itirafında bulunmuştur.

Cumhurbaşkanı bulunan Celal Bayar’ı, Kırşehir ilçe yapılmadan önce, Nevşehir ilçesinin Belediye Başkanı bulunan Av. Kemal Dedeoğlu’nun başında bulunduğu “Nevşehir heyeti ” ziyaret etmiştir.

O zamanlar Nevşehir, Niğde iline bağlı bir ilçe iken, Nevşehir heyeti Cumhurbaşkanı Celal Bayar’Bizler Niğde’ye bağlı olmaktan memnun değiliz. Niğde ile ekonomik ticari münasebetlerimizde fazlaca yok. Daha çok Kırşehir’e gelir gideriz. Kırşehir’le iç içeyiz bu bakımdan Kırşehir’e bağlanmak istiyoruz.” demişler, ancak Celal BayarNe münasebet Kırşehir kaza Nevşehir il olacak, onlar size bağlanacak” diyerek daha o günlerde niyetini ortaya koymuştur. (Daha geniş bilgi için bakınız “Hatıralarım” Hayri Çopuroğlu 1999 Ank.)

Yüksek Adalet Divanı karar dosyası içeriğinde; şahit Asım Ruacan ifadesinde,  3 Mayıs 1954 seçimlerinin ertesi günü bazı arkadaşlarıyla Atatürk  Orman Çiftliğine gittiklerini adliye vekili Osman Şevki Çiçekdağlı’nında  Ramiz Eren’le birlikte geldiğini, tam o sırada Celal Bayar’ın yaveriyle davet üzerine aynı masaya oturduğunu, bu sırada Türkiye çapında Demokrat Parti’nin ezici bir çoğunlukla iktidarı kazandığının anlaşıldığını”   belirttikten sonra sanık Celal Bayar’ın kendisi de Kırşehirli bulunan adliye vekili Osman Şevki Çiçekdağlı’ya dönerek şu sözleri sarf ettiğini açıklamıştır:

“Hiddet âsârı gösteriyordu ve biraz sonra Osman Şevki Çiçekdağlı’ya dönüp ‘Kırşehir’in marifetini beğendin mi?’ diye sordu. O seçimde Kırşehir’de Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi kazanmıştı. Osman Şevki bir şey söylemedi. Sanık Celal Bayar sözlerine devam ederek: ‘Seçimde vatandaşların alışkanlıkla İnönü’nün partisine rey vermesine, bizim reylerin oraya gitmesine haydi göz yumalım. Osman Bölükbaşı’ya bir vilayetin böyle müstemirren rey vermesi kabul edilecek bir şey değildir. Bu Kırşehir hakkında herhalde bir şey düşünmek lazımdır.’ dedi.”

Yüksek Adalet Divanı karar dosyasında şu ifadeler de dikkati çeker:

“Şahit Asım Ruacan’ın şahadetini bu konuşmada bulunan Sanık Nedim Ökmen’in şahadeti teyit eder mahiyettedir. Bundan başka, Ankara Baro Reisliği yapmış, tanınmış bir avukat olan Asım Ruacan’ın hakikat hilâfı söylemesi için bir sebep mevcut değildir. 39. maddedeki değişiklik, Kırşehir kanunu gibi vakıalar şahadetin doğruluğunu göstermektedir.”

“Kırşehir’in CMP’ye oy verdiği için 1954 yılında ilçe yapılması, böylelikle halkın siyasal inançlarından dolayı cezalandırılması” şuçunun işlendiğine vurgu yapılan aynı Yüksek Adalet Divanı karar dosyasında kullanılan şu ifadeler de göze batmaktadır:

“Kırşehir’in kaza haline getirilmesi faciasının, Demokrat Parti’nin kazanamaması ve bilâkis kendisinin muğber bulunduğu Osman Bölükbaşı’nın lideri bulunduğu bir partinin kazanmasından ileri geldiği herkesçe bilinen bir hakikattir. Ve sırf Celal Bayar’ın tesiri ile olduğu da duruşmada başta Adnan Menderes olduğu halde birçok sanık tarafından tevilen itiraf edilmiştir.”

Esasen, Kırşehir’in ilçe yapılarak ağır bir darbe almasının sorumlusu olarak ortaya konan Bölükbaşı’nın kendisi de politikaya Demokrat Parti’den “Parti Müfettişi” olarak adım atmıştı.

Bölükbaşı ve arkadaşları mensubu bulundukları “Demokrat Parti’yi “danışıklı bir muhalefet” için CHP’nin kurdurduğunu, CHP’nin “San Francisco” konferansında Türkiye’nin demokrasiye geçtiği mesajını vermek için Demokrat Parti oluşumunu sağladığını, Demokrat Parti’nin CHP ile anlaşmalı olduğu, kendilerinin “gerçek anlamda muhalefet yapacaklarını” iddia ederek Millet Partisi yapılanmasına yönelmişlerdir.

 

Millet Partisi  1954 kongresi olaylar nedeniyle,mahkeme kararıyla kapatılmış, Bölükbaşı kapatmanın hemen ardından kapatılan partisinin yerine “Cumhuriyetçi Millet Partisi’ni kurarak seçimlere girmiş, 2 Mayıs 1954’de yapılan genel seçimlerde Kırşehir’de oyların % 43,5’ini alarak beş milletvekilliğinin tamamını kazanmıştır.

Demokrat Parti işte bu seçimin yenilgisini hazmedememiş ve Kırşehir’i ilçe yaparak cezalandırmıştır.

 

    İŞTE “DEMOKRAT CİLALI” , “DEMOKRAT PARTİ”NİN SİNDİREMEDİĞİ SEÇİM SONUCU:

 

  1. Dönem Kırşehir Milletvekilleri (2 Mayıs 1954):

Kayıtlı Seçmen Sayısı: 87.627

Katılma Oranı               :%91,6

Partiler Aldığı Oy Oy Yüzdesi Milletvekili Sayısı
CHP 18.633 23.6
CMP 34.374 43.5 5
DP 24.354 30.8
HP 114 0.2
Bağımsızlar 3.117 1.9

Kazananlar: Osman Alişiroğlu(CMP), Ahmet Bilgin(CMP), Osman Bölükbaşı(CMP), Mehmet Mahmutoğlu(CMP), Tahir Taşer(CMP)

 

 

KIRŞEHİR; CHP GURUBUNUN VE İSMET İNÖNÜ’NÜN DESTEĞİ İLE YENİDEN İL YAPILDI

 

1 Temmuz 1957’de Kırşehirlilerin böylesi bir haksızlığın düzeltilmesi için gösterdiği çabalar sonucu ve CHP gurubunun ve İsmet İnönü’nün desteği ile yeniden il yapılan Kırşehir eski ilçelerinden Avanos, Hacıbektaş ve Kozaklı’yı kaybetmiş, Osman Bölükbaşı’nın köyü Hasanlar’da de yeniden il olan Kırşehir’e bağlanmayarak, Nevşehir’e bırakılmıştır.

12 Haziran 1957 tarihinde çıkartılan 7001 sayılı kanunla yeniden il yapılan Kırşehir’in, aslında tarihsel kültürel olarak adeta et-tırnak olduğu Hacıbektaş ve Kapadokya bölgesi ile arasına fiilen suni bir sınır çizilmiştir.

 

KIRŞEHİRLİLER ADNAN MENDERES’E ÇOK ARZULADIĞI HALDE “FAHRİ HEMŞEHRİLİK ÜNVANI”NI VERMEDİ…

 

 

Almanya’dan Hitler Faşizmi tarafından sürgün edilen bilim adamlarından olan Prof. FritzBaade, 1934’te Türkiye’ye Türk Tarım Bakanlığı için tarım uzmanı olarak çağrılmıştı.

1944’te ailesiyle birlikte, Kırşehir’e yerleştikten sonra çalışmalarına başlayan bilim adamı Terme Suyu ile çalışmalar yapar ve bunları yayınlar, bununla birlikte, yörenin bir diğer önemli değeri olan Onyx Taşı ile ilgili ciddi araştırmalar yapar.

            1946’da ABD’ye giden Bade,1958’de Türkiye’ye yaptığı bir yolculuk sırasında Kırşehir’i de ziyaret eder, Kırşehir’de kendisine, “fahrî hemşerilik” nişanı verilerek ödüllendirilir.

            Prof. Dr. FritzBaadeKırşehir şehrinin beni fahri hemşehri yapması memleketim de dâhil olmak üzere, bana tevcih edilen birçok payelerden üstündür.” diyerek sevincini dile getirir.1964 itibariyle Bade ;Türkiye Cumhuriyeti’nin fahrî konsolosluğunu da üstlenir.

 Osman Bölükbaşı yüzünden Kırşehir’i ilçe ve Nevşehir‘i de il yapıp, Kırşehir‘i Nevşehir‘e ilçe olarak bağlamasıyla, Kırşehirlilerle arasına soğukluk giren Adnan Menderes, çok istediği halde Kırşehir’in “fahri hemşehri”si olamaz.

Bu arada Kırşehirlilerin vefa göstererek Baade’yi “fahri hemşehri” yaptığı haberini duyan Menderes,Bir gâvurdan bile esirgemediklerihemşehrilik payesini Kırşehirliler benden esirgedi” diyerek tepki gösterir.

Osman Bölükbaşı 1957′de TBMM’ye hakaretten tutuklanmış. Kırşehir, Haziran 1957‘de yeniden, eski ilçeleri elinden alınmış, il durumuna getirilmişti. Bölükbaşı; Ekim 1957 Genel Seçimleri’nde Cumhuriyetçi Millet Partisi‘nden seçilen 4 milletvekilinin arasında yer aldı. Bu seçimin sonuçları Kırşehir’de şöyleydi;

  1. DönemKırşehir Milletvekilleri (27 Ekim 1957) :

Kayıtlı Seçmen Sayısı: 74.182

Katılma Oranı               : %82,1

Partiler Aldığı Oy Oy Yüzdesi Milletvekili Sayısı
CHP 6.973 11.5
CMP 38.022 63.1 4
DP 15.460 25.4

Kazananlar: Osman Bölükbaşı(CMP), Osman Canatan(CMP), Hayri Çopuroğlu(CMP), Fazıl Yalçın(CMP).

ANKARA MERKEZ CEZAEVİ 10. KOĞUŞU’NDA MAHKÛMLARIN ÖNÜNDE MİLLETVEKİLİ YEMİNİ

Bölükbaşı; Seçim günü hapiste olduğu için milletvekili yeminini Ankara Merkez Cezaevi 10. Koğuşu’nda mahkûmların önünde yaptı.

Sonradan Osman Bölükbaşı bu konuda anılarını Kırşehirli gazeteci Şevket Güner’e şöyle anlatacaktı:

“Demokrat Parti hiçbir suçumun olmamasına rağmen eleştirilerime tahammül göstermediği için Meclis’in manevi şahsiyetine tahkir suçlamasıyla beni cezaevine koydu. Partime de kapatma davası açtı. Beni cezaevinde ilk ziyaret eden CHP Genel Başkanı İsmet Paşa olmuştu. İsmet Paşa’yla cezaevinde yarım saat baş başa görüştük. Beni yargılatmak için bütün Türkiye’de görev yapan hakim ve savcıları incelemişler Manisa’nın Nazilli ilçesinde görev yapan Kırşehirli Nazım Baytok adındaki genç bir hakime beni yargılattırmaya başladılar. Beni yargılayan hakimi Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı yaptılar. Hakim’e dedim ki ‘Ey Memleketin gafil evladı benim suçumu söyle, beni hangi suçtan, hangi maddeden yargılayacaksan ondan sonra yargıla. Beni bir Kırşehirli’ye, bir Kırşehirli Hakimeyargılattırmak istiyorlar. Bu sözlerimden sonra hakim de ‘görülen lüzum üzerine’ diyerek görevinden ve mesleğinden istifa ederek Ankara’dan İstanbul’a göçtü. Partimin kapatma davası da bu arada devam ediyordu.  27 Ekim 1957 tarihinde seçimler yapıldı. Kırşehirliler beni cezaevinden çıkarmak ve Meclis’e taşımak için çok büyük mücadele ettiler ve başardılar. Benimle birlikte Osman Canatan, Hayri Çopuroğlu, Fazıl Yalçın, yüzde 63.1 oranında oyla Milletvekili seçildiler.  Ben de cezaevinde iken yeniden milletvekili seçildim. 1 Kasım 1957 günü yemin töreni için toplanan Meclis’te sıra Kırşehir’e geldiğinde Meclis Başkanı Refik Koraltan benim ismimi okutmadı, atladı. CHP’liler ve Cumhuriyetçi Köylü Millet Partililer itiraz ettiler. Benim de seçildiğimi, yemin etmem gerektiğini söylediler. Meclis Başkanı Koraltan daha sonra ismimi okudu, kürsüye davet etti, ben cezaevinde olduğum için yemin edememiştim. Ben de Ankara Merkez Kapalı Cezaevi’nde geniş bir alanda, yüzlerce mahkûmun karşısında büyük bir masanın üzerine Türk Bayrağımızı serdim, karşıma Büyük Atatürk’ün Büstünü koydum, sağ elimin altına Kur’anı Kerim’i koyarak, ‘Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayas ay a sadakatten ayrılmayacağıma, büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim’ diyerek yemini ettim. Bütün mahkûmlar gözyaşlarına boğulup ağlamışlardı. Yemin töreninden bir ay sonra 30 Kasım 1957 günü cezaevinden tahliye edildim ve doğruca soluğu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde aldım, burada da yemin ettim. Bütün Meclis yeminimi pür dikkat dinledi ve beni ayakta alkışladılar. Biz de demokrasinin her şeyiyle oturtulmasını, hizmetlerin adil olarak yapılmasını, büyük Atatürk’ün hayali olan demokratik, laik Türkiye Cumhuriyeti’nin bölgesinde kalkınmış, müreffeh bir Türkiye olmasını haykırıyorduk. Ancak buna Demokrat Parti’nin tahammülü yoktu. Yani bu konuda biz kaybetmedik. Halka baskı ve zulüm uygulayan Demokrat Parti kaybetmişti. Eleştirilere tahammülü olmayanların böylesi görevlere gelmemesi gerektiğini hep söylerim.”

 

O Günlerin Canlı Tanığı Ahi Baba Mustafa Karagüllü; Menderes’in Kırşehir İlçe Yapılmadan Önce Kırşehir’e Gelişini, “Kırşehir’in Günışığı” Dergisinde De Yayınlandığı Şekliyle Adnan Yılmaz’a Anlatmıştı:

“KIRŞEHİRLİLER MENDERES’İN ARACINA TENEKE BAĞLADI” İŞİ, DEMOKRAT PARTİ YALANIDIR!

Adnan Menderes’in “Demokratik Parti İl kongresinde bulunmak üzere” Kırşehir’e gelişini, gerek Demokrat Parti cephesinde, gerek Millet Partisi cephesinde yaşanan olayları, Kırşehir’de Millet Partisili olarak yaptıkları demokrasi mücadelesini Mustafa Karagüllü’den dinliyoruz:

            “Kırşehir’in ilçe yapılmasından önceydi. Adnan Menderes’in Kırşehir’e geleceği duyurulmuştu. Osman Canatan, Millet Partisi Merkez İlçe Yönetim Kurulu’nda görevliydi. Kendisi çok başarılı bir hemşerimizdi. Oturduk, Millet Partisi olarak, Menderes’in gelişini değerlendirdik. Arkadaşlarımızla bu hususu müzakere ederken, söz sırası Osman Canatan’a geldi. Canatan dedi ki; ‘’Sayın Adnan Menderes, Kırşehir’e Başvekil sıfatıyla gelmiyor. Demokrat Parti Kırşehir Teşkilatı’nın kongresine Genel Başkan sıfatıyla geliyor. ‘’

            Nitekim Kırşehir’deki Demokrat Partililer, astıkları pankarta ‘’Hoş geldin Sayın Genel Başkanımız’’ yazdırmışlardı. Adnan Menderes, hakikaten Kırşehir’in bir takım meseleleri için değil, Genel Başkan sıfatıyla, partisinin kongresi için geliyordu. Arkadaşlarımızla müzakerelerde, Menderes’in Kırşehir’e gelişini bu şekilde telakki ettik. Millet Partililer olarak hiçbir taşkınlığa fırsat verilmemesi için gerekli çabaların gösterilmesi kararını aldık.

USTALAR: ‘’PARA VERMEZSENİZ VERMEYİN . BİZ BÖLÜKBAŞI İÇİN ÇALACAĞIZ… ‘’

            Adnan Menderes’in Kırşehir’e geleceğini duyan Osman Bölükbaşı’da,   ‘’Misafirperverliğimize gölge düşürmeyelim ‘’ düşüncesiyle Kırşehir’de bulunmaya karar verdi.

            Kırşehir’de sayıları az olmasına rağmen, çok fanatik Demokrat Partililer vardı. Ayrıca para ve menfaat karşılığı tutulmuş adamlar, Kırşehir’e getirilmiş; kalabalığın içinde ‘’Üç buçuk adamlar’’ diyerek büyük tahrikler yapıyorlardı.

            Menderes Kırşehir’e gelmiş, davul- zurna ile karşılanmıştı. Tam o esnada Bölükbaşı da şimdiki Ahi Stadyumu’nun bulunduğu ‘’Millet Bahçesi’’ denilen yerdeki miting alanına girdi. Çok enteresandır, kalabalığın büyük bir kısmı, Menderes’in çevresini boşaltarak, Osman Bölükbaşı’ya  doğru yürümeye başladı.  Menderes’in yanında davul- zurna çalan ustalar da Bölükbaşı’ya doğru teveccüh eden kalabalığın önüne düştüler. Koyu bir Demokrat Partili olan Haydar’ın Osman, Menderes’in topluluğunu terk eden ustalara        ‘’ Ulan P….ler paranızı pulunuzu biz veriyoruz . Niye oraya gidiyorsunuz?’’ diye avazının çıktığı kadar bağırıyordu. Bizim ustalar da ‘’Para vermezseniz vermeyin. Biz Bölükbaşı’ya gidip ona davul çalacağız’’ dediler.

“MENDERES, BÖLÜKBAŞI’YA  ‘’KOMÜNİST’’ DEYİNCE ORTALIK DAHA DA KARIŞTI…”

Samimiyetle söylüyorum ki Bölükbaşı miting alanının arka tarafındaydı ve herkesi sükunete davet edecek kadar tarafsız ve saygılıydı.

            Hani ‘’bir deli kuyuya taş atarmış, bin akıllı çıkaramazmış’’ derler ya… ‘’Menderes Kırşehir’e geldiğinde Millet Partililer arabasına teneke bağladılar’’ şeklinde yanlış ve mesnetsiz laflar çıkarıldı. Bugün hayatta olan ve o günleri yaşayan hemşerilerimiz de bilirler ki böyle bir hadise cereyan etmemiştir.

            Adnan Menderes miting alanında çok kızgın konuşuyordu. Daha da ileriye giderek, Kırşehir’in neredeyse yüzde 80 desteğini almış Millet Partililere ve Bölükbaşı’ya dönerek  ‘’Üç buçuk adamlar topluluğu’’ deyiverdi. Ortalıkta buz gibi bir hava esti.  Bir Başbakan, nasıl olur da böyle bir sözü söylerdi?

            O anda bütün gözler Bölükbaşı’ya çevrildi. Bölükbaşı bütün metanetiyle, ‘’Durun sevgili hemşerilerim,  sakin olun. Konuşmaları ben de dinliyorum’’ diye seslendi Fakat Menderes bununla da kalmadı. Bölükbaşı’yı  komünistlikle itham etti.

‘’Menderes, Karikatüristler Seni kadına Benzetiyordu, Çok Haklıymışlar…’’

Burada belirtmekte çok yarar görüyorum. Nedendir bilemiyorum, Bölükbaşı CHP’nin fikriyatına karşı çok katıydı. CHP’ye olduğu gibi, Komünizme karşı da korkunç bir reaksiyonu vardı.

            Menderes, kalabalığı sanki bilerek daha da tahrik ediyordu. Tepkiler büyüdü. Birçok Kırşehirli ‘’ Kimmiş bu Üç buçuk adamlar görsünler bakalım’’ diyerek alanı terk edip, Bölükbaşı’yı omuzlarına aldıkları gibi Kapıcı Camii’nin yanına getirdiler. Buradaki bir kahvehanede yüksek bir yere çıkıp, mikrofonu eline alan Bölükbaşı, Menderes’e şöyle hitap etti.

            ‘’Menderes, Menderes! Bu adamlığa yakışır mı? Böyle geldin böyle gidersin. Zaten bütün karikatüristler, seni kadın kıyafetinde çiziyor. Sen şimdi burada, karikatüristlerin çizdiği kadın tiplerine uyan sözler sarf ettin. Onları teyit eden konuşmalar yaptın. Bana, kendi memleketimde hakaret ettin. Ben, memleketime başvekil gelmiş diye, size ev sahipliği yapmaya gelmiştim. Ne olurdu ‘’Bölükbaşı da lütfettiler mitingimize geldiler. Buyursunlar, onlara da yer var’’ deseydiniz de, böyle küçülmez, karikatüristleri haklı çıkarmazdınız.’’

 

‘’VATAN CEPHESİ’’NİN MALZEMESİ, TÜMÜYLE İFTİRAYA DAYANIYORDU. GAYRİ SİYASİ, GAYRİ İNSANİYDİ.

 

Menderes’in başında bulunduğu Demokrat Parti, her gün kan kaybediyordu. Menderes’in ruh hali çok kötüye gidiyordu. Memleketin her köşesinde hadiseler giderek artıyordu.

Bölükbaşı ‘’Bayar’ın arkasından gitme’’ Diye Menderes’i Çok Uyarmıştı…

            Bir de Demokrat Parti İktidarının o meşhur ‘’Vatan Cephesi ‘’ saçmalığını hiç unutamam. Korkunç bir şeydi. Dünyanın hiçbir yerinde, en ilkel devletlerde bile böyle bir siyasi tefrik yapılmamıştı.

            Kırşehir’in falan köyündeki kediyi, filan kasabasındaki atı, eşeği, Vatan Cephesi’ne katıldı’’ diye radyolarda duyuruyorlardı. Devlet radyosunda her gün, ‘’Vatan Cephesi’’ne iltihak edenleri yayınlıyordu . Amaç,  kan kaybeden Demokrat Parti’yi bu tür çığırtkanlıklarla güçlü göstermekti.

            ‘’Vatan Cephesi’’nin malzemesi, tümüyle iftiraya dayanıyordu. Gayri siyasi, gayri insaniydi.

Adnan Menderes, gerçekten büyük insandır fakat Celal Bayar’ın hakimiyetinden ve baskısından kendisini bir türlü kurtaramadı. ‘’Ben öldükten sonra, isterse tufan kopsun’’ diyen Celal Bayar’ın peşinden gitmemesi için Menderes’i sık sık uyaran Bölükbaşı, sıkıntıların hep Bayar’dan kaynaklandığını düşünüyordu.

            Millet Partisi, kadrolarıyla Türkiye çapında bir ekoldü. Kırşehir’deki Millet Partililer, çok itibarlı kişilerdi. Öyle ki; Kırşehir’e dışarıdan gelen Hakim ve Savcılar dahi onlardan etkilenirdi.

Demokrat Parti İktidarı, Korkunç Derecede Partizandı

            Millet Partisi’nin Kırşehir’de güçlenmesinde, Demokrat Parti İktidarının gayri ahlaki tutumu büyük faktör olmuştur. Demokrat Parti iktidarı, korkunç derecede partizanlık yapıyordu. Kendi mesleğimle ilgili olduğu için biliyorum. Kooperatif Birlik Kongreleri yapardık, bu Kongrelerimiz bile, hükümet komiserleri marifetiyle yukarıdan iptal ettirilirdi. Bir keresinde kızıp Ankara’ya gittik. Kongremizi neden iptal ettiniz? dedik, onlar da ’Bizim adamlarınız listenizde yok, onun için’ cevabını verdiler.

            Kırşehir’in sorunlarıyla ilgili olarak Demokrat Parti İktidarı döneminde de Ankara’ya giderdik. Karşılaştığımız bakan yada genel müdürler bizim Kırşehirli olduğumuzu öğrenince, ‘’Seçtiğiniz mebusa gidin’’ derlerdi. Oysa onlar bizleri ‘’Ne iyi ettiniz de geldiniz ‘’ diye karşılasalar, belki de bu denli sert muhalefet yapma gereğini duymayacaktık. Politikacılar, bunu bilmezler, hala da bilmiyorlar.

            Bölükbaşı, hiçbir zaman Kırşehir’in milletvekili olmadı. Olmak da istemedi. Ama Türkiye’de demokrasi bilincinin aşılanıp, yerleşmesinde büyük bir rol oynadı. O sadece Kırşehir’in değil, bütün Türkiye’nin sorunlarına yaklaşmak isterdi.

BAKTIROĞLU EYÜP, 27 MAYIS SABAHI ‘’HÜKÜMET YIKILDI’’ DİYE BAĞIRINCA, ÇARŞI HALKI HÜKÜMET BİNASI YIKILDI SANMIŞTI…

Bölükbaşı, mütemadiyen seçmenlere bir ‘’oy’’un önemini anlatırdı. ‘’Bir oy hükümet kurdurur, hükümet düşürür’’ derdi. Bizler ilk zamanlar ‘’Nasıl olur da bir oy hükümet kurar, hükümet düşürür diye merak ederdik. ‘’Bir oyunuzla kurulan hükümet, devletin kaderini tayin eder.Onun için oyunuz, izzetiniz, iffetinizdir’’ diye konuşan Bölükbaşı, daha da anlamayanlar çıkarsa, ‘’Açıkça söyleyeyim, oyunuz donunuzun uçkurudur’’ şeklinde izah ederdi.

            27 Mayıs 1960’ta ihtilal oldu. Baktıroğlu Eyüp, İhtilali radyodan duymuş. Tabii o zaman televizyon yoktu. Eyüp, ‘’Hükümet devrildi, Hükümet yıkıldı’’ diye bas bas bağırıyordu. Bizde çarşıdaydık.  Sandık ki, şimdi Kız Meslek Lisesi’nin bulunduğu yerdeki Hükümet Konağı uçtu, devrildi. Çünkü, o güne kadar, hükümetin nasıl düştüğünü bilmiyorduk.

 1960 İhtilali, Demokrat Parti İktidarına karşı yapılmıştı. Samimiyetle ifade edeyim ki;
Bölükbaşı, Demokrat Partililerden çok çekmesine rağmen, kat’i surette onlara karşı kin gütmedi. İhtilali takip eden günlerde, bana telefon ederek şöyle dedi:

‘’Sayın Karagüllü, suret’ikat’iyede taşkınlık göstermeyiniz. Fevri hareketleri engelleyiniz.’’

 

 ADNAN YILMAZ

 

 

 

 

 

 

 

Comments

comments

Bu haber 60737 kez okundu.
Köşe Yazarları - 23:43 A A
BENZER HABERLER

YORUM BIRAK

YORUMLAR

Hiç yorum yapılmamış.